Seher Hanım (soyadı bizde saklı), anne olamayacağını öğrendiğinde 29 yaşındaydı. Normalde menopoz sonrası kadınlarda görülen rahim içi kanserine yakalanmıştı. Rahminin acilen alınması gerekiyordu; ancak o, kansere meydan okudu, doktorları tüp bebek yapmaya ikna etti ve uzun bir tedavi sürecinden sonra kızı Zeynep dünyaya geldi.
Kanserli bir rahimle dolaşmanın riskli olduğunu, hamile kalmasının 'zor ötesi' olduğunu bile bile bebek sahibi olmak için tıbbın bütün şartlarını zorladı. Doktorların, "Rahmin çamur gibi. Çamurun içinde çocuk olur mu? Kendini düşün, rahmini aldır" laflarına aldırmadı Seher Hanım. Çünkü araştırmıştı. Dünyada az sayıda da olsa, belli bir süre tedavi gördükten sonra, doğum yaparak literatüre geçmiş rahim kanserli kadınlar vardı. Bu kadınların sayıları 7-8’i geçmiyordu belki, ama yine de bu örnekler Seher Hanım'ı umutlandı. "Neden ben de bu örneklerin arasında yer almayayım" diye düşünerek Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Jinekolojik Onkoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Ali Ayhan'ın yanı sıra Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Yaralı ile görüşmek üzere yola koyuldu. Seher Hanım, zorlu yolculuğa çıktığının farkındaydı. Ancak yolun sonunda kızı Zeynep vardı. Bu nedenle yılmadan, güçlü ve inançlı bir şekilde yürüdü. Ödülü ise şu an kucağında...
İlk uygulamada hamile kaldı
Seher Hanım'la derin bir sohbete dalıyoruz. 1994'ten beri evli olduğunu, 2000 yılında endometrium kanseri, yani rahim iç tabakası kanseri tanısı konduğunu, ancak asla umudunu kaybetmediğini, uzun bir tedavi sürecinden sonraysa 30 Eylül 2002'de kızı Zeynep'i sağlıklı bir şekilde dünyaya getirdiğini anlatıyor. Şu an 35 yaşında. Geçirdiği sıkıntıları bizimle paylaşırken, eşi de bir yandan artık iki buçuk yaşında olan Zeynep'i zaptetmeye çalışıyor: "Çok ciddi ağrılarım vardı. Doktorum Prof. Dr. Ali Ayhan, rahmimin alınması gerektiğini söyledi, ancak ben buna izin vermedim. Çünkü bebek sahibi olmak istiyordum. Ne de olsa dünyada tedavi görüp, tüp bebek yöntemiyle anne olan rahim kanserli yaklaşık 7-8 kişi var.
Doktorlarım çocuk taraftarı değildi. Çünkü durumum riskliydi, sürekli kanamalar ve ağrılar oluyordu. Bazen bu kanamalar dört ay sürüyordu. Çok yıpranıyordum. Ama ben çocuk istediğimi, riski de göze aldığımı söyledim. Böylece çok uzun bir tedavi sürecine girdik. Çok ciddi bir ameliyat geçirdim, rahim ve yumurtalık bölgelerinden birtakım kistler çıkarıldı. Çıkarılmasına rağmen bir buçuk yıl ilaç tedavisi, düşük düzeyde kemoterapi gördüm. Sonra bana tüp bebek uygulandı. Mikroenjeksiyon yöntemiyle gebelik elde edildi. Hatta ben, ilk denemede hamile kaldım. Oysa benim gibi hastaların hamile kalması çok zor. Dolayısıyla tüp bebek yöntemleri bu hastalarda pek başarılı olmuyor. Kızım Zeynep 10 hafta erken doğdu, ama hiçbir sağlık sorunu yok."
Seher Hanım'a tüp bebek tedavisi uygulayan doktoru, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Yaralı ise gelişmelerden oldukça memnun. Sorularımızı yanıtlayan Prof. Yaralı, Seher Hanım'da sadece endometrium kanseri değil, yumurtlama sorununun da olduğunu söylüyor: “Hastamızın, polikistik over sendromu (PCOS) adını verdiğimiz bir yumurtlama sorunu vardı. PCOS, doğurganlık çağında en sık karşılaşılan yumurtlama problemidir. Yumurtlama olmadığı için östrojen hormonu egemen olur, uzun dönem ihmal olan olgularda ise östrojen etkisi ile rahim iç tabakası (endometrium) kanseri riski gelişir. Bu hastanın da erken evre rahim iç tabakası kanseri vardı. Normalde rahim iç tabakası kanserlerinde standart tedavi rahim, tüp, yumurtalıkların ve lenf nodlarının alınmasıdır. Elbette böyle bir durumda doğurganlık geriye dönüşü olmayacak şekilde bitmiş olacaktı.
Hastamız, Hacettepe Onkoloji grubundan Prof. Dr. Ali Ayhan tarafınca konsülte edildi; yapılan değerlendirmeler ile olgunun erken evre kanser olması nedeniyle, deneysel bir tedavi seçeneği olarak, rahmi koruyarak, tıbbi tedavi sonrası tüp bebek tedavisi hastaya seçenek olarak sunuldu. Hasta bu seçeneği kabul etti. Hastaya birkaç kez uygulanan yoğun progesteron (yumurtlama hormonu) tedavisi ve biyopsi amaçlı rahmin iç tabakasından alınan örneğin kontrolü sonrasında hastanın kanseri, bir önceki duruma geriledi. Bu safhada da hastaya uygun bir yumurtlatma tedavisi sonrası tüp bebek tedavisine başlandı.”
Bu uygun uyarım sonrası hastadan dokuz yumurta elde ettiklerini belirten Prof. Yaralı, mikroenjeksiyon yöntemiyle altısının döllendiğini, Seher Hanım’a da beş embriyo naklettiklerini belirtiyor. Hastanın bu şekilde ilk uygulamada gebe kaldığını söyleyen Yaralı, sözlerini şöyle sürdürüyor: “İlk yapılan ultrasonografide ikizdi; 10. haftada yapılan ultrasonda ise bir bebeğin yaşamadığı fark edildi. Diğer bebeğin gelişimi ise çok iyiydi. Yaşamayan bebek herhangi bir müdahale yapılmaksızın kendiliğinden vücut tarafından reddedildi. Hastamız 30. haftada, sezaryen ile 1040 gram ağırlığında sağlıklı bir kız doğurdu. Doğumdan iki ay sonra hastamıza kontrol amacı ile yapılan rahim iç tabakası biyopsisinde kanser izlenmedi.”
İkinci bebeğe hazırlanıyor
Seher Hanım gibi hastalarda uygulanan yöntemin başarılı olması için ciddi bir ekip çalışması şart. Ayrıca hastanın uygun olarak yumurtlatma tedavisi ile hazırlanması, çok iyi bir laboratuvar hizmeti sunulması ve uygun embriyo transferi de çok önemli. Rahim kanserli hastaların da bebek sahibi olabileceklerini söyleyen Yaralı, “Kanser, erken evrede yakalandığı takdirde, uygun değerlendirme sonrasında, deneysel bir tedavi seçeneği olarak, tüp bebek tedavi seçeneğini sunulabilir. Ancak buna benzer tedavi seçeneği ile doğmuş bebek sayısı, dünyada 10’un altındadır. Dolayısıyla işlemin deneysel bir tedavi olup, rutin bir tedavi seçeneği olmadığını vurgulamak istiyorum” diyor.
Prof. Dr. Hakan Yaralı’nın söylediklerine göre Seher Hanım’ın ve minik Zeynep’in durumu şu an çok iyi. Hatta Seher Hanım, ikinci bir bebek için kolları sıvamış; tüp bebek işlemlerine yine Prof. Yaralı’nın başkanlığında başlanmış durumda! İkinci bebek doğmadan rahmini aldırmaya da hiç niyeti yok. Kanserli bir rahimle dolaşmanın riskli olduğunu bildiğini ancak yine de bu riski ikinci kez anne olmak için göze aldığını söyleyen Seher Hanım, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Rahmimin alınmasına izin vermiyorum, çünkü bir çocuk daha istiyorum. Doktorum bu cesaretime şaşırıyor. Ama cesaretim ve bu hastalıkla başa çıkabileceğime olan inancım çok şey kazandırdı. Asla umudumu kaybetmedim. Bu davranışlarımın insanlara umut vermesini istiyorum. İnsanın başı da ağrır, kanser de olur. Önemli olan bunu karşılayabilmek ve güçlü olmak. Hayatta her şey yaşanıyor. Şu an doktorum, ısrarlarım üzerine ikinci tüp bebek için hazırlıklara başladı.”
Seher Hanım, uygulanan özel tedavi yöntemleri sayesinde, annelik duygusunu yaşıyor. Ancak doktorların söylediklerine göre ikinci çocuktan sonra rahminin ve yumurtalıklarının alınması şart. Ama bu durum, Seher Hanım’ın pek de umurunda değil, çünkü ikinci bebeğine de hayat verdikten sonra ‘rahmiyle işi bitmiş’ olacak...